Tarihin akışını değiştiren, milletlerin kaderini tayin eden aylar vardır. İşte Ağustos da Türk milleti için böyle bir aydır: Şanla, şerefle, zaferle yoğrulmuş, tarihe damgasını vurmuş kutlu bir zaman dilimi… Malazgirt’ten Dumlupınar’a, Sakarya’dan Kıbrıs’a kadar nice büyük yürüyüşlerin, bağımsızlık haykırışlarının ve destansı mücadelelerin ayıdır Ağustos.
1071’de Alparslan’ın açtığı kapı, sadece Anadolu’yu değil, Türk milletinin kaderini de şekillendirmiştir. O günden bu yana ağustos, Türk’ün “vatan” bildiği topraklarda verdiği varoluş mücadelesinin sembolü olmuştur. 1922’de Büyük Taarruz’un başlaması ve ardından gelen zaferle, Türk milleti emperyalist işgallere karşı bir kez daha eğilmez başını, sarsılmaz imanını göstermiştir. Ağustos, yalnızca tarihî zaferlerin değil, aynı zamanda Türk milletinin diriliş ruhunun, istiklal ve istikbal aşkının vücut bulduğu bir aydır.
Bu sayımızda biz de tarihin derinliklerinden günümüze uzanan bu yürüyüşü anlamaya, anlatmaya, hissettirmeye çalıştık. Türk milletinin yalnızca kılıcıyla değil, kalemiyle, kültürüyle, vicdanıyla da nasıl bir medeniyet inşa ettiğini gösteren yazılarla karşınızdayız.
Doç. Dr. Tuğba Eray Biber’in kaleme aldığı “Boraltan Faciası” yazısı, millî vicdanımızda derin izler bırakan trajik bir olayın, tarihî ve ahlaki boyutlarını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sırasında yürüttüğü diplomatik denge politikalarının, Azerbaycan Türklerine yönelik ahlaki bir kırılma noktasına nasıl dönüştüğünü belge ve tanıklıklarla anlatan bu çalışma, okuyucularımızın zihninde ve gönlünde iz bırakacak nitelikte.
Tahir Nureddinoğlu Kerimoğlu’nun yazısı, Kırım Tatar aydınlanmasının öncülerinden Abdurrahman Rahmi Kadrizade’yi anlatıyor. Kalemini milletine adayan, sürgün ve baskı altında dahi kimlik mücadelesinden vazgeçmeyen bir münevverin hayatı, bugünün gençlerine ilham vermeye devam ediyor.
Sencer Türk’ün, Teşkilât-ı Mahsusa’nın Trablusgarp’taki faaliyetlerini konu alan araştırması, Türk tarihinin gölgede kalmış ama bir o kadar da stratejik öneme sahip bir safhasını gün yüzüne çıkarıyor. Gayrinizamî harp ve istihbarat faaliyetleri üzerinden yürüyen bu mücadele, bağımsızlık ve millî çıkarlar uğruna verilen sessiz savaşların da bir destanı olarak okunmalı.
Roza Kurban’ın Gali Halit hakkındaki yazısı, sadece Kazan Tatar edebiyatının değil, bütün Türk dünyasının kültürel mirasını yaşatma çabasını belgeleyen bir çalışmadır. Gabdulla Tukay’dan ilham alan bir ömrün, edebi eleştiriyle nasıl bir dirilişin parçası haline geldiğini gözler önüne seriyor.
Muhammed Emir Güler’in kaleme aldığı “Sâmerrâ Kentinin Türk-İslâm Kültürüne Etkisi” başlıklı yazı, İslam tarihi içinde Türk varlığının ve katkısının izlerini sürerken, Türklerin medeniyet inşasındaki rolünü bir kez daha hatırlatıyor.
Müjgan Ergil’in kuş tüyleri, tuğlar ve sorguçlar üzerine kaleme aldığı yazısı, Türk kadınının kültürel simgelerle nasıl bir toplumsal belleğe dönüştüğünü inceliyor. Türk dünyasının zengin folklorik mirası, bu yazıda kadim semboller üzerinden günümüze taşınıyor.
Prof. Dr. Yusuf Alper’in, Prof. Dr. Turan Yazgan ile yaptığı derinlikli sohbet ise bir akademisyenin milletine adadığı bir ömrü gözler önüne seriyor. Yazgan’ın fikirleri, Türk milletine olan inancı ve eğitim sistemine dair eleştirileri bugün dahi yolumuzu aydınlatacak nitelikte.
Son olarak Ali Taş’ın kaleme aldığı “Haklı Savaş” yazısı, Türk milletinin yüzyıllardır süren varoluş mücadelesini, ahlak ve adalet zemininde değerlendirmeye çağırıyor. Sadece zaferin değil, hakkın ve vicdanın da savunulması gerektiğini hatırlatıyor.
Bu sayımızda yer verdiğimiz yazılarla sizleri, Türk milletinin zengin tarihî mirasında bir yolculuğa davet ediyoruz. Her biri kendi alanında değerli çalışmalara imza atan yazarlarımıza şükranlarımızı sunuyor, Türk milletinin kıvanç dolu geçmişini yeni kuşaklara taşıyacak bu çalışmaların okurlarımızın takdirine sunuyoruz.
Tanrı Türk’ü Korusun!..
Közhan Yazgan
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.